Bir sabah rüzgarıydı o.
Tılsım gibi, rüya gibi.
Küçük bir kız çocuğuydu hala.
Gözlerinin içi gülüyordu.
Kimseler görmüyordu hüznünü.
O ki ne savaşlar yaşamıştı.
Ne zaferler kazanmış,
Ne mağlubiyetlere imza attırmıştı.
İçindeki yaralara rağmen,
Sımsıkı tutunmuştu hayata.
Çünkü bıraksa,
Biliyordu yenileceğini.
Ve biliyordu,
Kimsesiz kalacağını.
Duvarları vardı, ah o yıkılası duvarlar
O duvarlar değil miydi zaten,
İncinmemek için senelerce ördüğü.
Herkesin belkide görüp
Sağır olduğu duvarlar.
O yine de yakıştırmadı hiçbir zaman
Umutsuzluğu kendine.
Çünkü iyi bilirdi.
Umudunu kaybeden insanların,
Hiçbir şeylerinin olamayacağını
Oysa onun kaybetmeyi göze alamayacağı
O kadar çok şeyi vardı ki.
Bu yüzden hiç yılmadı,
Bırakmadı hayat denen oyunu
Ve her uyandığında şükretti.
Aldığı nefese, aynada gördüğü suretine.
Ve bir sabah rüzgarıydı o.
Hüzünlü gecelerde loş bir ışık,
Sevda çöllerinde, Aşk’a aşık bir Aşık.
Şairinde dediği gibi;
Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak.
Ve sen kızıl kıyamet gibi gözlerimin perdesini aralayarak.
Öykü Öztürk
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder