14 Ağustos 2017 Pazartesi

Öyle insanlar tanıdım ki


Öyle insanlar tanıdım ki;
Kocaman yürekli, mert insanlar.
Karıncayı incitmekten dahi korkan, Allah korkusu olan.
Yanlarında olduğunda, güvende hissedersin kendini.
Öyle insanlar tanıdım ki;
Bir yüzleri başka, diğer yüzleri bambaşka.
Hangi yüzleriyle yaklaşacaklarını bilemezsin, korkarsın.
Öyle insanlar tanıdım ki;
Hüzünlerini içlerine gömüp,
Yüzlerinde tebessüm, bakışlarında keder gördüğüm. 
Öyle insanlar tanıdım ki;
Tilki kadar kurnaz, içten pazarlıklı.
Zannederler dünyanın en zeki insanları sadece onlar .
Öyle insanlar tanıdım ki;
Vefalı, kötü gün dostu.
İyi günlerde hiç görünmez, zor anlarınızda beliriverirler.
Öyle insanlar tanıdım ki;
Kendini beğenmiş, cahil, cüheyla.
Kendini bulunmaz hint kumaşı zanneder, bakakalırsın.
Öyle insanlar tanıdım ki;
Mütevazi, efendi, hanımefendi.
Her hareketleri örnektir, hayran kalırsın.
Öyle insanlar tanıdım ki;
Hayatın zorluğunda ezilmiş, bezmiş.
Yine de yılmamış, bir lokma ekmek derdinde.
Ben bir sürü insan tanıdım...
Bazılarını gördüğümde, şanslı saydım kendimi.
Bazılarını gördüm, insan olmaktan utandım.

Öykü Öztürk

Eski zaman kadını


O, eski zaman kadını.
Kırılgan, bir o kadar ürkek.
Hayatın tüm olumsuzluklarına rağmen,
Güleç yüzlü, tatlı sözlü.
Öyle yüce gönüllüdür ki.
Karıncayı incitmekten korkar.
O, eski zaman kadını.
Nakış nakış sevgi işleyen.
Yüreğinde çile yumakları büyütüp,
Şikayet nedir bilmeyen.

Öykü Öztürk

Özlüyorum



Yokluğunda seni çok özlüyorum.
Üzerinden yıllar geçse de,
İçimdeki sensizliği silemiyor bir türlü.
Ve seni unutturamıyor geçip giden zaman.
Özlüyorum birlikte geçirdiğimiz günleri.
Sesini özlüyorum mesela,
Sana sarıldığımda hissettiğim,
O sıcaklığı özlüyorum.
Canım demeni özlüyorum.
Şimdi bana kalan, kırık dökük hatıralar.
Ve resimler...
Yağan her yağmur da,
Ve toprak kokusunda aklımdasın.
Gittiğin yerde huzur içinde uyu.
Bil ki;
Bu deli kız seni çok özlüyor.

Gideceğim


Bir gün her şeyden vazgeçeceğim.
İnandığım ne varsa, 
Savunduğum,
Yıllarca arkasında durduğum,
O vazgeçilmez sandığım,
Her şeyden vazgeçecek bu yürek.
Sonra aynanın karşısına geçip,
Her şey küçük bir oyundan ibaretmiş diyeceğim.
Kendi kendime güleceğim belki de
Yıkılışıma, çaresizliğime,
İçimdeki bitmek bilmeyen o büyük yangınlara.
Kimse anlamadı bunca zaman diyeceğim,
Belki de boş vereceğim.
Öyle ya, bazen boş vermek gerek.
Avutmaya çalışacağım yine kendimi,
Her zaman ki gibi.
Ama bu kez avunacağım bir şeyde olmayacak.
Her şeyi olduğu gibi bırakacak,
Artık yokum ben diyeceğim.
Yüzümde sadece bir tebessüm olacak.
İçimdeki o küçük kız çocuğunu da alıp,
Yok olup gideceğim.

Öykü Öztürk

Kendimi saklıyorum bu günlerde



İçimde yıkılmış kocaman bir şehir var.
Enkaz içinde tüm hayallerim ve benliğim.
Kurtulmak mümkün mü bu yıkıntılar içinden?
Bu kadar gömülmüşken.
Artık çoğul cümleler kurmuyorum.
Tepeden tırnağa yalnızım.
Tüm hayallerimi sandığa kaldırdım.
Genç biz kızın çeyizi misali,
İçinde tüm o güzel hatıralar.
Kendimi saklıyorum bu günlerde.
Belki birazda korkuyorum.
Hani derler ya ”zamanla alışırsın”.
Benimki de o hesap işte.
Kendimi saklıyorum bu günlerde,
İçimdeki o kocaman enkaz ile birlikte.

Öykü Öztürk

Söyleyemedim


Kırık dökük bir öykünün, iki yaralı kahramanıydık.
Ne ben vazgeçebildim senden, ne de sen.
Savaş gibiydi birbirimizde varolmak.
Kabul olmasını çok istediğim bir duaydın,
Her gün ellerimi açıp Rabbim'den dilediğim.
Öyle sevdim ki...
Gözümden sakındım hep seni.
Hani dokunsam kırılıp, yok olacakmışsın gibi.
Sana dair çok şey biriktirdim içimde.
Söyleyemedim.
İçimde dağ oldu, sığmadı yüreğime.
Ağır geldi bu sevda.
Sen huzur bulduğum tek liman.
Sen benim ellerimden kayıp giden.
Tutamadığım, gidişine engel olamadığım.
Güzel sabahları hayal ederken,
Gece karanlıklarına hapsolmuş sevdam.

Öykü Öztürk

Delice


Gemlik Körfezi’nin o batıya bakan sahilinden,
Yıllardır sesleniyorum hayalimde ki sevgiliye.
Benim sevgilim öyle güzel ki yüreğimde.
Kelimeler anlamını yitirir, onu anlatmak isterken.
Ben, ben olmaktan çıkarım aklıma her gelişinde.
Onun düşlerimdeki varlığı bana güç verir hep.
Saklarım bir mücevher misali yüreğimde.
Bu sevginin bir adı yok.
Benim sevgim biraz delice.

Öykü Öztürk

Sen beni hiç bırakma


Sen beni hiç bırakma olur mu?
Herkes gitsin hayatımdan,
Ama sen hiç gitme.
Herkes veda etsin bana,
Ama sen etme.
Sen benim dert ortağım,
Sen tek sırdaşımsın.
Herkes terk etsin beni,
Çarpsın yüzüme tüm kapıları.
Ama sen hiç terk etme olur mu?
Yakıp yıkma, kırıp incitme yüreğimi.
Çünkü sen benim;
Bir hazine sandığında,
Sır gibi sakladığım,
''Tek gerçeksin'' şu dünyada.

Öykü Öztürk

Biliyor musun?


Hep güçlü olmaya çalışmak ne demek biliyor musun? İçin bir harabeye dönüşse bile güçlü olmaya çalışmak. Savaşmak nedir biliyor musun? Kendi değer yargılarını savunmak adına, yıllarca doğruların için savaşmak. Her şeyin üstüne geleceğini bile bile... Mücadele etmek nedir biliyor musun? Kendini yeri geldiğinde hiçe sayacak kadar. Korkularına rağmen, yok olmak pahasına, parçalara bölünsen bile. Taşıdığın kalbin ansızın duracağını bildiğin halde, siper edebilir mis sırf doğruların için tüm dünyaya? Avazın çıktığı kadar bağırmak varken, susabilirmisin benim gibi?

Öykü Öztürk

Hayat

























Bir gün bana da güler misin hayat.? Gözlerimin içi güler mi yine eskisi gibi..? Buz tutmuş ellerimi ısıtabilir misin..? Ömrüme yeniden ömür katabilir misin..? Bir gün benim de umutlarım yeşerir mi..? İçimde biriktirdiğim tüm hayallerim gerçekleşir mi? Sevdiklerimi yeniden getirebilir misin yada.. O küçük kızın yüreğini geri verebilir misin..? Bak gözlerim nemli, hüzünlü.. Bacaklarım da derman yok eskisi gibi.. Umutlarımı tükettim, hayallerimi kaybettim kuytu bir ormanın derinliklerinde.. Sevdiğim ne varsa hepsi gitmekte.. Ve ben çok çaresizim hayat.. İçimde susturup dile getiremediğim çok şey var.. Suskunluklarım dağ oldu yüreğimde. Yüreğim kaldırmıyor bunca ağırlığı artık.. O yüzden ne olur geri ver benden aldığın ne varsa.. Geri ver ki kaldığım yerden devam edebileyim.. Çaresizlik girdabında yok olmama izin verme. Bilirsin çaresiz kalmak kötü şeydir. Sen benim boynumu bükme hayat. Sen benim çaresizliğim olma..

Öykü Öztürk

İnsanlar


İnsanlar girer hayatımıza.
İnsanlar çıkar hayatımızdan.
Bazen kapıları çarparak,
Bazen canımızı acıtan sözler söyleyerek.
Güven verip bizi tepe taklak eden,
Canımıza can diye kattığımız insanlar.
Su gibi aziz bildiğimiz insanlar.
Gün gelirde hiçe sayarlar,
Daha önce yaşadıklarını unuturlar.
Ya da yaşamamış gibi yaparlar.
Böyle gariptir insanlar..

Öykü Öztürk

Sevebilirim


Ben seni sevebilirim.
Tüm eksikliklerin, her halinle.
Bütün korkularına rağmen.
Seni olduğun gibi kabul ederek,
Tutsak etmeden kendime.
Yenilgilerin ve zaferlerinle.
Tıpkı masum bir çocuğa kol kanat gerer gibi.
Bağrıma basarım seni dilersen.
Öyle severim ki;
Utanırsın sevgimin büyüklüğünden,
Seni yüceltişimden.
Peki sen?
Sen beni olduğum gibi sevebilir misin?
Kalıplara koymadan, ön yargısız.
Yıllarca savunduğum doğrularıma rağmen.
Beni esir etmeden kendine.
Özgürlüğüme prangalar vurmadan.
Beklentiler içine girmeden.
Kaşımı gözümü değil,
Beni, sadece ben olduğum için,
Sevebilir misin?
Öykü Öztürk

Hastanede bir günüm


Bir süredir yazmıyordum. Hani bazen çok şey yazmak istersiniz, kafanızda bir dünya şey vardır ancak satırlara dökemezsiniz. Benimki de o hesap.
Son zamanlarda yaşadığım bir takım sağlık sorunları yüzünden ayrı kaldık. Sağlık önemli. Hayatımızda bir sürü olumsuzluk olabilir ancak sanırım sağlık bir daha yerine gelmeyecek olanlardan.
Hastaneleri bilmeyeniniz yoktur. Ve her çıkışımızda ”Allah kimseyi düşürmesin” deriz. Orada görülen tablolar, insan manzaraları, beklemek..  sağlam insanı bile hasta edebilecek, ruhen çökertecek düzeye getirir kimi zamanlar.
Öyle bir gün de oturup röntgen sırası beklerken, bir yandan da önümden geçen kişileri izliyordum. Farklı farklı kişiler, kimlikler, karakterler. Sonra onu gördüm. Biraz uzağımdaki karşı koltukta elinde baston oturuyordu. Elleri titriyordu. Bir ara ayağa kalktı. O kadar zayıftı ki. Üzerinde ki pantolonu büyük olduğundan neredeyse göğsüne kadar çekmiş ve bir kemer ile sıkmıştı düşmesin diye. Sökük bir kazak vardı üzerinde. Yüzüne odaklandım. Gözlerinde senelerin hüznü vardı. Tek başınaydı bunu anlamamak zor değildi. Başını arada yere eğiyor, sonra yeniden bakınıyordu.
Bir süre sonra bakındığı kişilere ben de bakmaya başladım. Hasta arabalarında anne babasını getiren insanlara bakıyordu sadece. Farkettiğimde içimden bir şeyler koptu gitti, boğazım düğümlendi. O tek başına gelmişti, yalnızdı. Yaşı 70 üzerindeydi yaşlı adamın. Yüzünde çizgiler, bembeyaz sakalları, yaşını tahmin etmek güç değildi.Yanına gitmek istedim bir hamle yapıp ama gidemedim, oturduğum yerde kalakaldım. Acaba ailesini mi kaybetti diye düşündüm içimden. Ama ailesini kaybetse yine de bir akrabası, yakını yada komşusu ile de gelebilirdi buraya. Mantıklı düşünen biri onu tek başına gönderemezdi. İçi elvermezdi. Bekledim. Ne gelen oldu yanına ne de giden.Yaklaşık bu şekilde bir saatten fazla zaman geçirdik o koridorda onunla birlikte. Bir ara ayağa kalkmak istedi. O kadar güçsüzdü ki elindeki baston bile zorluyordu onu.Yanına gittim. Dedeciğim yardım edeyim sana dedim.Yüzüme baktı gözleri doldu. Yarım yamalak bir tebessüm etti bana. Bir şey diyemedim karşılığında. Gururluydu. Hiç sesini çıkarmadı, ben de tek kelime etmedim. Onun o hüzünlü gözleri, yüz hatları kendisini öyle güzel ifade ediyordu ki, kelimelere gerek yoktu. Röntgen sıram gelip içeri girip çıkışımda onu bulamadım. Bir süre bekledim, etrafa baktım ama göremedim onu. Gitmişti..
Huzur evlerinden tutun bir sürü şey geldi aklıma bütün gün. Yaşlıları çok severim. Yaşlıları da geçtim insanları seviyorum. Aile o kadar önemli ki. Şunu düşünürüm hep. Bizleri dünyaya getiren, büyütüp yetiştiren o yüce varlıklara neden tahammül gösteremez bazılarımız bunu anlayamıyorum. Bizlerde bir gün yaşlanacağız, elden ayaktan düşeceğiz fikri hiç mi gelmez akıllarına. Ya da kendi evlatlarınız, yakınlarınız en ihtiyaç duyduğunuz zaman geldiğinde sizi bıraksa ne hissederdiniz? Bu hepimizin insanlık görevi. İnsanlık görevini de geçelim evlat olarak görevimiz. Et tırnaktan ayrılabilir mi?
Belki zor geliyor onların kaprisleri, çocuklukları ya da bazen hataları, bakıma muhtaç olmaları sizlere. Ama unutulmasın ki hepimiz bir zamanlar bakıma muhtaçtık. Onlar bir zamanlar bizlere nasıl sabır gösterdi ise bizlerinde evlat olarak, insan olarak en ihtiyaç duydukları zamanlarda ortada bırakmamız, terketmemiz en büyük ayıbımız demek.
Rabbim, hepimizi anne babalarımızın hayır dualarını alanlardan eylesin.
Öykü Öztürk

2 Ağustos 2017 Çarşamba

Sanal arkadaşlıklar


Sevmek, sevilmek ya da aşık olmak hepimizin yaşamak istediği, bir çoğumuzun da tattığı güzel duygulardan biri. Sevginin kalıpları olmaz. Her şeyi sevebiliriz. Keza aşkta güzeldir, bir an da gelir ne olduğunu anlamaz bile insan. Herkesin yaşamı boyunca mutlaka bir kez de olsa tattığı. Kimi zaman canını yakan, kimi zaman mutlu eden. Yine de ne olursa olsun görmezden gelemeyeceğimiz. Çünkü ne kadar inkar etsek de, hissetmeye ihtiyacımız vardır acı veya tatlı hepimizin bu duyguları.
Neden bunları yazıyorum yada yazmak ihtiyacı hissettim diye soracaksınız belki. Uzun zamandır nete giren biri olarak, zaman zaman bir takım sohbetler de aşk ya da sevgi üzerine yapılan yorumlara tanık oldum. Ve burada fikrimi paylaşmak istedim. İşin özü bu.Yazılanlar genelde sanaldan aşık olmak mı? Allah korusun şeklinde. Ya da burada dostluklar yalan tarzında. Ben yukarıda da belirttiğim gibi sevginin kalıpları olmadığını düşünmüşümdür hep. Keza hislerin sanalı reali olabilir mi? Ya da mesafeler hislerinize engel olabilir mi? Bunu sadece sevgili olarak algılamayın lütfen. Hepimizin mutlaka sanal dediğimiz şu ortamda, çok değerli ve güzel dostluklar da edindiğine eminim ben.
Şöyle düşünün burada yazışarak ifade ediyorsunuz kendinizi. Beyninizle varsınız, düşünceleriniz, fikirleriniz ön planda. Yazdıklarınız ile varsınız, hissettiriyorsunuz kendinizi bir nevi. Ama real de bunu yapmanız belki de bir çoğunuz için mümkün değil. Önce görürsünüz. Oturuşu, kalkışı, hal ve hareketleri vs. vs. Sonrasın da beğenirseniz, ya da içinize sinerse karakterine kadar inersiniz o kişinin. Net ortamında ise tam tersi. Bir cümle, bir kelime sizi alıp bambaşka bir aleme götürebilir. Belki de o kişiyi ilk etapta görseniz beğenmeyeceksiniz, size çok itici gelecek.
Yeter ki kişiler kendilerini doğru ve maskesiz tanıtsınlar. Dürüst gelsinler ve yalansız olsun o iletişimler, sürdürebilsinler. Eğer gerçekten değer veriyor ve o değerin karşılığını görüyorsanız, saygı da varsa mesafeler önemli olmasın. Çünkü sevgi mesafe gözetmez.
Hepimiz bir şeylere mutlu olmak adına başlıyoruz. Elbette hayat bu, her başlangıç mutlu son ile bitmiyor bazen. Aksi olsaydı, masallarda ki gibi hepimizin başına gökten üç elma düşerdi. O nedenle, yaşamadan bilemeyiz bazı şeylerin doğru olup olmadığını. Bazen güvenmekte gerek bir yerden başlamak için. Sevgiyle kalın.
Öykü Öztürk

Küçük bir anım


Mutlu bir çocukluk geçirdim.Yaz tatillerinde rahmetli anneannem ve dedemin yanına giderdik bütün aile. Hani bütün aile derken kuzenlerim, teyzelerim hepimiz anlayın işte. Anneannemlerin şirin mi şirin, bahçeli, çiçekler ve meyve ağaçlarıyla dolu o huzur bulduğum güzel evine.
Yaz gecelerinde bütün komşular imece usulü bir araya gelir, bahçelerde ateşler yakılır salçalar reçeller yapılırdı. Bahçeden mısır toplar közlerdik. Canım anneannem sabah erkenden kalkar ateş üzerinde su börekleri yapardı bize. Arka bahçeden maydanoz, soğan toplardım.Tavukları vardı yumurta alırdım kümesten sıcacık taze. Koşa koşa merdivenlerden hızla çıkar götürürdüm, kahvaltıya piyaz yapardık. Hani bazen geçmişe dalarsınız eskiler aklınıza gelir, güzel hatıraları yad edersiniz. Benim içinde öyle bir gece işte bugün.
Rahmetli anneannem tam bir Osmanlı kadını idi, dedem ah dedeciğim tam bir beyefendi. Ama otoriter, sözünü geçiren..
Bir gün teyzem girdi içeri babama annemi alıp kuaföre gideceklerini söyledi.
-Enişte ablamı baştan yaratıcam.
-Peki baldız
Biz heyecanla bekliyoruz annemi nasıl baştan yaratacak teyzem acaba diyerek.Ve iki teyzem ile annem çıktılar evden.
O dönemler perma henüz yeni bilinen bir şey idi. Saatler sonra beklenen an geldi kapı çaldı. Koşa koşa, heyecan ile açtık kuzenler ile kapıyı. Karşımızda hani şu an tv de bonus reklamlarından bilirsiniz o kıvırcık top gibi kafaları: ). Annem ve teyzelerim üçü de aynı fabrikadan çıkmış kıvır kıvır tepede toplanmış saçları ile bize bakıyorlardı. Güler misin ağlar mısın misali: ) Ama asıl olay dedem annemleri gördüğünde oldu. Dedem şöyle bir baktı eli arkasında ve sonra ‘’Hemen düzeltin o kafalarınızı öyle gelin bu eve’’ dedi: )
Babam teyzeme ‘’ Baldız karımı gerçekten baştan yaratmışsın’’ demişti: ). Bir daha da annemin perma yaptırdığını görmedim o günden sonra : )
Hala tv de bonus reklamlarını gördüğümde ilk bu anımı hatırlarım ve gülümserim. Sanırım benimle birlikte bu olayı yaşayan ailemde aynı duyguları yaşıyorlar.
Canım anneanne ve dedeciğim nur içinde yatın, mekanınız cennet olsun.
Öykü Öztürk

Öğretmenlerimiz


Öğretmen olmak..

Anne babamızdan sonra bizlere hayatı öğreten, bilinçlendiren, yeri geldiğinde sevgisini, şefkatini hiç esirgemeyen o yüce insanlar. Kimi, en zor hayat koşullarında, Anadolu’nun küçük bir köyünde, kimi başka başka diyarlarda.

Evinden, barkından, ailelerinden uzakta, yağmur, kar demeden görev yapan cefakar öğretmenlerimiz.. Bizlere kol kanat geren, vefalı öğretmenlerimiz.. Şikayet etmeden, sabırla, bize insan olmanın bilincini aşılayan, elleri öpülesi öğretmenlerimiz.

Hepimizin hayatında mutlaka bir anısı olan, tebessümle yad ettiğimiz, unutamadığımız öğretmenlerimiz.. Yeri gelince ana babamızdan bile bize daha yakın öğretmenlerimiz..

Bir film düşünün ve onun bir kahraman olduğunu.. Onsuz okul olmaz.. Hayata başlarken ilk adımlarımız onlardan geçer.. Bizleri hayata hazırlar, karşılıksız, beklentisiz.. Öğretmen olmak bir sevdadır.. Vatan gibi, bayrak gibi..

Bütün öğretmenlerimizin, saygıyla ellerinden öpüyorum.

Öykü Öztürk

Hayatımızdaki Olumsuzluklar


Bazen öyle olumsuz bakarız ki hayata, her şey üzerimize üzerimize geliyor sanırız. Kapana sıkışmış gibi adeta. Kurtulmak ister bir yanımız ama çare de bulamayız. Çare ürettikçe kimimiz daha da dibe saplanırız. Kalan umutlarımız da gider, yok olur. Öyle umudumuzu kaybederiz ki ve kendimizi öylesine kötü hissederiz ki, hani biri çıksa daha da kötü şeyler dese umurumuzda olmaz. Çünkü zaten yeterince kötüdür her şey.

İnsanların elbette çevrelerine yaydıkları pozitif enerji çok önemli. Çoğumuz mümkün olduğunca bu enerjiyi yaymaya çalışsakta, itiraf edelim ki bir yerde çakılıp kalıyoruz. Melankolikleşiyoruz öyle anlarda. Değil çevremize kendimize hayrımız olmuyor..

Nasıl hissediyorsak öyleyiz sonuç itibarı ile. Mutsuz isek mutsusuz, çaresiz isek çaresiz, canımız yanıyor ise yanıyor. Ötesi var mı? Neysek o işte.

Yaşantımızda bir sürü olumsuzluk yaşayabiliriz.Yaşadığımız hayat, içinde bulunduğumuz konum, işimiz, hastalıklarımız, biten ilişkilerimiz, ailelerimizde verdiğimiz kayıplar vs vs. Sanırım yapmamız gereken şey, bütün bu olumsuzlukları olumlu hale çevirebilmek, ya da bizler için zor olsa da o şekilde bakmaya çalışmak. Çünkü yaşadığımız onca iyi yada kötü olan bütün olaylar bizim aslında pusulamız gibi. Şekillendirir ve yön verir. Tekrarını yaşayıp üzülmemek için, ya da aynı hatalara düşmemek için toparlanmamız ve takip etmemiz gerekir.

Yapacağımız en akıllıca iş, içinde bulunduğumuz durumu sadece kabullenebilmekte ve zor olsa da yeniden o eski gücümüzü kazanıp, bütün o olumsuzlukları olumluya çevirebilmekte.

Kolay mı? Elbette değil. Bütün bu yazılanlar keşke yazıldığı kadar kolay olabilse ve hayatımızda hemen uygulayabilsek.Yaralarımızı sarmak ya da o buhrandan kurtulabilmek için zaman gerekli. Zamana yaymak ve birazda olumlu düşünmek gerekli. Anlayacağınız yine iş bizlerde bitiyor. Beynimizde..

Yaşadığımız her olay kötüde olsa bize bir şeyler kazandırıyor. Bunu da göz ardı etmemek gerek. Sahip olduklarımıza şükretmemiz gerekiyor başta ve kendimize inanmamız, kendimizi sevmemiz. Başkalarının bizi düşünmesini, ilgilenmesini, ya da düştüğümüz an kaldırmasını beklemek yerine bizim kendimizi sevmemiz önemli. Bizim kendimize değer vermemiz ve inanmamız. Bizi üzen şeylerin yada memnun olmadıklarımızın bile içlerinde elbette güzel olan şeyler vardır. Bu yüzden şükredin sizlerde. Yaşadığınız olayların ve çevrenizdeki insanların sizi sıkmasına, üzmesine izin vermeyin. Ne kadar kontrollü olursanız olun, bazen yüreğinizin de sesini dinleyin.

Her anınızın, tüm yaşamınızın güzelliklerle ve olumsuzluklardan uzak olması temennim ile.

Öykü Öztürk

Mutluluk


Hani bazen her şeyin üzerinize geldiğini hissedersiniz. Sanki bir kara bulut çöker ve her şey anlamını yitirmiş gelir. Hiç geçmeyecek, kapanmayacak bir yara misali. Bazen bu kısır döngü uzar gider, bazen ise hayatımıza farklı anlamlar katan davetsiz misafirler yada farklı uğraşlar ile geldiği gibi yok olur gider.

Hepimizde farklılık gösteren ruh halleri ve farklı bakışlar, farklı çözüm yolları…

Sonuçta insan olmanın gereğidir ki hepimizin mutlu olmaya ihtiyacı var yada güzel şeyler hissetmeye.

Mutluluk arayışlarımız elbette hep aynı değil. İstekler farklı, düşünceler farklı, beklentiler farklı..

Bana göre yaşadığımız hayatlar bir sınav ve yarının ne getireceğini bilemeyiz. O yüzden küçük şeylerle mutlu olmayı bazen de yetinmeyi bilmek gerektiğini düşünürüm. Tabi bunu bende sahsım adına her zaman uygulayabilir miyim o da tartışır. Hani az öncede belirttiğim ‘’bazen her şeyin üzerinize geldiğini hissedersiniz’’ örneğim gibi. Önemli olan o ruh halini çabuk atlatabilmekte ve kaldığınız yerden devam edebilmekte.

Gerçek hayatta her zaman istediklerimizi belki yapamıyoruz tam anlamıyla. Bir sürü şey sunabilirim o nedenler ile ilgili. Sosyal hayatınız, aile, yetişme tarzınız, karakteriniz, yaşantınız, birikimleriniz vs bu nedenler uzar gider… Zaten her şeyi yapabilecek güçte olsaydık, masallarda ki gibi hepimizin başına gökten üç elma düşerdi öyle değil mi? Sonuçta hepimizin isteği mutluluk.

Dediğim gibi önemli olan bütün engellere rağmen direnebilmekte, devam edebilmekte. Her düşüşümüzde yeniden kalkabilmekte. Birilerinden yardım alarak değil bunu kendi başımıza başarabilmekte. Ve tüm yaşadıklarımıza, hayatın tüm olumsuzluklarına rağmen tebessüm edebilmekte. Unutmayın sizden bir tane daha yok bu dünyada.Yüzünüzden tebessümünüzün hiç eksik olmaması ve hep mutlu olmanız dileklerimle.

Öykü Öztürk